Silencio
Gündüzleri pek içmezdi, içince de bana uğramazdı. Bugün ısının gölgede otuz dokuz dereceye çıktığı bir temmuz öğlesinde; esrik, öfkeyle umutsuzluğun çalkantısında karşımda görünce onu, şaşırdım. Genelde hep dengeli olmaya özen gösterirdi. Bu nedenle kişiliği sürekli yüzünün gerisinde durur gibiydi. Çok okurdu, elinde kitap, kesik hiç eksik olmazdı. Zekiydi, alaycıydı, acımasızca eleştirirdi kendini, yakınlarını. Kanımca bu nedenle de, hiçliğe yol aldığı düşüncesi gittikçe hırçınlaştırıyordu onu. Yalnızlaştırıyor, sevgisizliğe itiyordu. Zekayı salt bir alaycılık aracı, sürekli espri kaynağı olarak kullananların tragedyasına yaklaşıyordu hızla. Hiçlik ve yıkıntı. Bunun kaçınılmaz sonucu olan, kalabalıklar içindeki yalnızlık. Bununla yoğunlaşan alkol. Masanın üzerinde duran Suç ve Ceza kitabını bir kaç kez hızla karıştırdı.
İnançla varılmış bir sevgiyi sürdürebilmek için çok güçlü olmak gerektiğine inanıyorum; çok kişide yaşanan sevgiler içinse hiçbir güç gerekli değil. Böyle yazmış kitabın arka sayfasına geçen yaz. Söyler misin bana bunca aşk destanı, yüzlerce kitap, film elinden düşmezken, aşkın neresindeyiz? diye sorguladın mı kendini? Sevginin neresindeyiz, neresindeyiz aşkın? Sanırım çok kişide yaşamaya çalıştığım sevgiler, sevgisizliğe sürükledi beni en sonunda.
Hep yücelteceği inancıyla yola koyulduğumuz sevgi doğru kullanılmadığında, hiçliğin alanına sürüklüyor bizi. Asıl korkunç olan bu alanda gerçekleşiyor.
Hiçliğin öcü acımasızdır çünkü, diyorum.
İkimizde susuyoruz.
Comments
Post a Comment