Sadeness
Çocukken tiyatro sahnesini yaldızları ve görkeminden dolayı saraya benzettiğim zamanlardı. Bu masumiyet sürüp gidemeyecek kadar özel ve güzeldi.
Küçük bir çocukken dev bir ihtiyara döndüm. Üstelik tüm bu metamorfoz bir ölüm haberiyle genel geçerlik kazandı.Bakımsız bir göl kıyısında gördüğüm küçük bir çocuk elindeki sopayla kağıttan gemisini yüzdürüyordu ben ise cenneti dünyada cehennemi içinde arayan bir kuşaktan geliyordum.
Sevdiğim şehrin ıslak sokaklarında yürürken sabahlarında gökkuşağının altında açıyordum gözlerimi
Bedenimi tepeden tırnağa kızgın ateşe atan parmak uçları saçlarımda dolanmıyordu artık, böyle zamanlarda yanmak içimdeki dağları çökertiyordu.
Gözleri yönümü gösteren yıldız gibiydi, içimdeki cesetleri tek tek toplardı gülüşü.
Kirpikleri bir plağın iğnesi gibiydi, baktığı her şeyin ayrı bir müziği çalardı içimde.
İronilerin gölgesinde, argümanlarına ve klişelerine düşkün, popüler kültürde bir anarşistti. Sofu katoliklerin cumaları perhiz yaptığı gibi sadece o güne ait ritüeli vardı. Kadeh kadeh rom içip geçmişine küfrederdi.
Mevsim başı alerjileri, baş dönmeleri bırakmazdı peşini. Aristokrasinin prensesi, şehvetin kölesi, Chopin'in hüznü, uslanmaz, haylaz bir aktivistti.
Çok seviyordum, çok seviyormuşum. Hikaye yazarken ne zaman satır başı yapsam önemli bir şey oluyor demekti, onu yazarken sürekli satır başı yapmamın sebebi buydu.
Onunla yasaların, aklın, sorumlulukların ve amaçların olmadığı bir yerde olmak istiyordum.
Hayal gücümün kanatlanıp onun omuzlarına konduğu bir yer.
Kış gülüne benzeyen gülüşlerinde, özgürlüğün pırıl pırıl ışığında görkemli tükenişleri, gayya kuyusu gibi boşlukları, geniş olmayan zamanları yok etmek istiyordum.
Şimdi bir trene binsem. Tren kavak ağaçlarını, çayırda otlayan inekleri, bu gezegendeki ki her şeyi geride bırakarak, susamışcasına sana gelse.
İçimde ki kuklayı öldürdüm, iplerini en yakın uçurumdan aşağı sarkıttım, uçlarına küçük çocukların salıncak kurduğu ve sanki yıldızları yakalamaya çalışırcasına çılgınlar gibi sallandıkları bir çocuk parkı oldu cesedim.
Hoş, toprağın altında börtü böceğin, farelerin kemireceği bir yem olmaktansa çocuk kahkahalarının üzerimde koşmasını yeğlerim.
Sen, neropsişik bir vaka
geriye dönülmeyecek kadar uzaklar
algısı kesintiye uğramış bir zavallı
şaşmaz bir içgüdü
maskaralıklar
hecelerin mahremiyeti
mezar mezar papatyalar
dünyanın karmaşık karanlığıydın.
bana tanrıdan haberler getiren gözlerinle çoktan beni 23.55 treniyle terk etmiş gibi karanlığın melankolisine terk eden melankoliye düşkün bir kitapkurduydun.
Seni özlüyor ve seni yazmaktan hiç bıkmıyorum. Yazdıkça seni daha iyi tanıyor tanıdıkça sana daha çok bağlanıyor olmayı seviyorum.
Comments
Post a Comment