Once Upon A Time
Milattan sonra 2020 yılında nam-ı değer Konstantinopolis'te zamanında düşman işgaline uğramış Karaköy iskelesinde onu bekliyorum.
Nasıl bir hava var anlatmak mümkün değil, Otuz bir tane bahar gördüm hiçbiri böyle değildi. Ağaçların dallarında onun kulağında gördüğüm yıldızlı küpeler sarkıyor, badem ağaçları gerdanı gibi parlıyor, denizin rengi gözlerine sürülmüş karşımda, bastığı yerlerde fuşya rengi mutluluk izi bırakıyor.Saçlarından seken rüzgarı ondan önce burnuma kokusunu çalıyor. Masalsılığı asaletinin mayasından var olmuş gibi tutuyor ellerimden.
Elimi o andan sonra hiç bırakmayacakmış gibi hissediyorum. Böyle hissetmem için bir sürü sebebim oluveriyor.
Kırmızı dudakları açık yarayı andırıyor, öptüğümdeki rujunun tadı hala damağımda.
Göğüslerinin ortasında parlayan yusufçuk onu kendime bastırdıkça tenime batıyor. Sözcük sözcük dışarı akıyordu kadınlığından ilmek ilmek öyküsünü yazıyordu bedenime nefesiyle, tırnaklarıyla var olan tüm şehvetiyle. Seviştikçe kendini buluyordu dünyamın içinde, dünyamın ta kendisi oluyordu.
Ellerim ıssız, hüzünlü yüz çukurlarının çevresinde dolaşırken bir anda uçurumun kenarında buluyordum kendimi.
O uçurumdan hiç düşmeyecekmişim gibi gelirdi o zamanlar bilmezdim hayatın bu denli acımasız olduğunu.
Bilmezdim Turgut Uyar'ın, Rilke'nin ,Nilgün Marmara'nın acılarını döktükleri hasret kokan satırlarının gerçek olabileceğini.
Gerçek olamayacak kadar çok sevdim ben seni, şimdi gene gerçek olamayacak kadar çok acı çekiyorum.
Bu şehri bana zindana çeviren anılarına rağmen hala çok seviyorum. Seni de elbet.
Kursağımda bıraktıklarına rağmen. Hatta belki de sırf bu yüzden.
Comments
Post a Comment