O yaz,sabahları bir ya da iki saatliğine Kalpazankaya'ya gidiyordu. Kürek çekip terlemek ve sonra soğuk suya dalmak hoşuna gidiyordu,henüz karanlık olan suyun gözlerini yıkaması da. Hemen hemen hep yalnız gidiyordu çünkü en yakın dostları o saatte hala uyuyor oluyordu. Eğer gelecek olan olursa da o yüzerken kayığı idare ediyordu.

Akıntıya karşı kürek çekerek köprülerin altından geçiyor,duvar örülmüş kıyılar boyunca ilerliyor,setlerin ve ağaçların arasından tepenin altına kadar çıkıyordu.Üstlerinde yükselen tepe,ilk pipoyu içtikleri dönüş yolunda güzel görünüyordu. Haziran ayı da olsa ,bir nem tabakası,köklerden yükselen taze bir soluk tepeyi bir tül gibi sarmış oluyordu o saatte. Açık havadan zevk almasını kayığın ıslak tahtalarında öğrenmişti,sudan ve topraktan hoşlanmanın çocukluktan


bir bostanda ya da bir meyve bahçesinden kaynaklandığını yine o kayıkta anlamıştı. Bütün yaşam diye düşünüyordu o sabahlar, güneş altında oynanan bir oyun gibi

Comments

Popular Posts