23.11.2016

Madem bu kadar gerileceksin,terör estireceksin neden Japonya'ya gitmeyi kabul ettin dedi. Yıkımın bu son uçurumuna demirlemiş bir adam için cesaretten başka bir kurtuluş yoktu dedim.

Beyoğlu'ndayım. Hava kasım ayı için fazla sıcak. Butik bir kahve dükkanının bahçesindeyim.Tam karşımda kalem gibi bir hatun oturuyor, onu tam yan profilden görebileceğim gibi.Eteğinden sıyrılmış bacaklarına bakıyorum.İçimden ılık ılık bir şeyler akıyor.Sevişme isteği kaplıyor içimi,testosterona arttırıcı bir kaç düşünceden sonra silkelenip başımı çimlerin üzerine konfeti gibi yağmış sonbahar mucizesi sarı yaprakları izliyorum.
Sahi yollardan yaprakları neden süpürüyorlar? Beton daha mı güzel yani. Sinirleniyorum.

Elimin altında Cahit Sıtkı Tarancı var, Yaş 35 kitabı. Kahveyi optimum soğuma süresinden sonra içmeye kalkıyorum. Hala sıcak ama yakmayan cinsten, tıpkı şu karşımda oturan hatunun güzelliği gibi. Yakıyor ama acıtmıyor.
Konuşsam mı ki diye düşünüyorum. Oldukça meşgul görünüyor.Elinin altında laptop, bir şeyler yazıyor ufak not defterine. Güzel değil aslında ama iş kadını seksapeli birazda fiziksel çekim.

Göz gözede gelemiyoruz ki tepkisini ölçeyim. Şöyle bir nefes almak için sağa sola bakması gerek beni görmesi için.

Neyse kitabı okuyorum karşımda bir karaltı beliriyor, kitaptan kafayı kaldırdığımda onu görüyorum. Kül tablasını işaret edip alabilir miyim diyor. Sigara mı içeceksin diye ağzımdan saçmalığın doruklarında bir laf çıkıveriyor. Kız hayır götüme sokacağım dese haklı. Ama bozmuyor beni evet deyip gülümsüyor.

Alıyor zarif elleriyle kül tablasını, dudaklarına yerleştiriyor sigarayı. Çakmak arıyor telaşlı telaşlı. Halbuki gerek yok, o dudaklarıyla yakabilir sigarayı. Öyle ateşli.

Bunu sesli düşünmüşüm yanımdaki travestinin kıkırdamasıyla silkeleniyorum. Çok tatlısın diyor bana.
Ne diyeceğimi bilemediğim için utanarak gülümsüyorum.
Yanına oturabilir miyim diyor. Sohbete başlıyoruz. Drama queen olduğunu söylüyor bana, hoşuma gidiyor bu sıfat. Ona uzun uzun her şeyimi anlatıyorum. 
Arada bir karşımda oturan kıza da bakmayı ihmal etmiyorum.
Buğday tenli bacaklarıyla yüreğimi her daim hoplatabiliyor. Üzerine giydiği elbisenin beyazı daha önce hiç karşılaşmadığım bir beyaz, belli ki masumiyetini böyle gözüme sokmak istemiş. Ama ben onun yüzünden anlayabiliyordum bunu. Ya da ben gene fazlasıyla gereksiz anlamlar yüklemece oynuyordum işte.

Tekrar masama dönüyorum. Bana kocaman gülerek gidip konuşsana diyor. Olmaz diyorum. Cesaretin mi yok diyor.Hem evet hem hayır diyorum. 

Sonra ona gideceğimden bahsediyorum. bu yüzden hayatımın köklü bir değişimi kaldırabileceğinden emin olmadığımı ve bu yüzden gergin olduğumu.

İşte en başta yazdığım şey tam olarak burada nakarat biçimde tekrarlanıyor.

Yıkımın bu son uçurumuna demirlemiş bir adam için cesaretten başka bir kurtuluş yok

Comments

Popular Posts